Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Hafif yağmur
14°
Ara

Bıçak kemiği deldi geçti!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bıçak kemiği deldi geçti!

Evet, şakası kalmadı. Artık bu ülke, bu toplum çöküyor. Her şey hiç olmadığı kadar kötü ve her gün daha da kötüye gidiyor. “Bu kadarı da olmaz” diyeceğimiz her şeyi tek tek yaşıyoruz. Şok edici bir gelişmeyle sarsılırken, henüz onun etkisini atlatamadan daha beteriyle karşılaşıyoruz. Şaşırma çıtamız sürekli ve sürekli yükseliyor. Her gün daha da umutsuz bir sabaha uyanıyoruz.
Lütfen kimse bana abarttığımı, felaket tellallığı yaptığımı falan söylemesin. Sadece önümüzdeki tabloya bakın yeter. Ülkede bir avuç yandaş dışında herkes kan ağlıyor. Halkın üçte ikisi açlık sınırının altında yaşıyor, daha doğrusu ona yaşamak denmez, anca hayatta kalabiliyor. Ücretli çalışanların, emeklilerin, öğrencilerin, çiftçilerin, orta direğin hali içler acısı. Enflasyon, işsizlik rakamları rekor kırarken, demokrasi, insan hakları skorları en dibi görüyor.

Dengeler bozuldu

Ülkede yargı iktidarın güdümüne girmiş, yargı kararları siyaset alanını dizayn etmek için kullanılıyor. Hukuk kurumları birbiriyle çelişen tutarsız kararları art arda verirken, halkın adalete güveni sıfırlanıyor ve insanlar kendi adaletini çoğu kez kendi sağlamayı seçiyor. Tabii sadece hukuk kurumlarına değil, insanların kendilerini yönetenlere de güveni kalmamış. Devletin bakanlığı bir restoran zincirinin domuz eti kullandığını rapor edince, halkın ekseriyeti “Demek ki bu restoranlara çökecekler ki öyle bir rapor hazırladılar” diye düşünüyor.

Kaçak deposu olduk

Türkiye sığınmacı ve kaçak deposu haline getirilmiş, dünyada en çok mülteciye ülkemiz ev sahipliği yapıyor. Herhangi bir elemeye ya da denetime tabi tutulmayan milyonlarca insan Türkiye’ye alınarak hem ülkemizin demografik yapısı tahrip ediliyor hem de Türk vatandaşlarının güvenliği ve yaşam koşulları riske atılıyor. Parasını veriyorlar dışarıya vatandaşlık satıyoruz, parasını veriyorlar dışarıdan göçmen alıyoruz.


Ülke elden gidiyor

Durumun farkına varalım. Ülkemiz elimizden kayıp gidiyor, toplumumuzu ayakta tutan sütunlar bir bir yıkılıyor. Yüz yaşını dolduran Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor.


İşte böyle anlar siyasi liderlerin kendilerini göstereceği zamanlardır, eğer lider olma iddiası taşıyan bir siyasi aktör umudunu yitirmiş milyonların kalbinde yeni bir kıvılcım çakabiliyorsa işte o zaman liderdir. Bunun temel koşulu da her şeyden önce yaşadığımız sürecin asla normal olmadığını, ne kadar olağandışı bir durum olduğunu görmek ve buna göre davranmaktan geçmektedir.


Şimdi siyaset arenasındaki herkese sesleniyorum: Beylik laflardan, hiçbir işe yaramayan basın toplantılarından gerçekten bıktık. Sizleri artık sadece sahada ve halkın yanında görmek istiyoruz. Ya yeni bir yol bulun ya da yeni bir yol açın. Hiçbirini yapamıyorsanız yoldan çekilin de yapabileceklere fırsat tanıyın. Çünkü bıçak kemiği çoktan deldi geçti bile!


Kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, çocuklara bırakılacak miras yoksulluk değil eşit, adil, barış içerisinde umutlarının ve hayallerinin peşinden gidebilecekleri bir gelecek olmalı.


Yıl 1932, Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifi ile Halkevleri, Cumhuriyet ve devrimleri halka anlatmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında kurulur. O dönemde Halkevleri’nin dokuz şubesinden biri “Sosyal Yardım Şubesi” bir diğeri de “Halk Dershaneleri” şubesidir. Bu iki şube de yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan halkla dayanışmak için o günün koşullarında olağanüstü çalışmalar yapar. Özellikle işsizlere, yoksul öğrencilere, hastalara, yaşlılara, köylülere, çocuklara yönelik hem gıda, hem eğitim, hem de istihdam desteği verir. Ayrıca gıdaya erişimin zor olduğu, çocukların yetersiz beslendiği o dönemde Ankara Halkevi Sosyal Yardım Şubesi, 1932-1933 ve 1933-1934 eğitim-öğretim yılında yeterli beslenemeyen öğrencilerin şehirdeki tüm öğrencilerin yüzde 10’unu oluşturduğunu saptar ve olanakları çerçevesinde 1 Ocak 1933-31 Mayıs 1933 döneminde toplam 160 öğrenciye 30 bin 180 kap sıcak yemeği 1415 liraya sağlar.** (Ankara Halkevi İçtimâî Yardım Komitesi Mesai Raporu, 1934: 6)  O dönemde, Türkiye’nin dört bir yanında Halkevleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle gerçekten “kimsesizlerin kimsesi” olur.

Cumhuriyet ve yoksulluk!

Cezaevlerinde okuma odalarından, kimsesiz yaşlı hastaları köylerden alıp, kentteki hastanelere taşımaya, köyden şehir iş için gelenlere barınak ve iş sağlama, dispanserler, aş evleri açma, yoksul ve kimsesizlere yönelik köylerde sağlık taramalarıyla halkevleri memleketin dört bir tarafında dayanışmayı ve örgütlenmeyi yaygınlaştırır. Oysa biz Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında halen çocuklar için okullarda öğle yemeği verilsin diye mücadele ediyoruz.


Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yoksulluk hallerinin sahadan gelen izleri; yoksulluğun nasıl katlanılamaz ve kuşaklara devreden “nöbetleşe yoksulluk” haline geldiğini; bebek maması yerine hazır çorba kullanan, kız çocuğunu okuldan alan, evlendiren, çocuk işçiliği için çocuklarını eğitimden koparan, doğalgazı, elektriği açtır(a)mayan, kirasını faturasını öde(ye)meyen, çalıştığı halde sürekli borçlanan, evine icra gelen, pazar artıklarını toplayan, öğrenci yurdu bulamayan, ekonomik nedenlerle okulunu donduran ve askıda ekmek bekleyenlerin sayılarındaki inanılmaz artışı ve derinleşen çaresizliklerini gösteriyor.


Artık ülkemizde yoksulluk daha da kötü bir eşiğe inerek “sağlıklı gıdaya ve kaliteli eğitime” erişme mücadelesine dönüştü. Özellikle kayıt dışı çalışanlar ve/veya asgari ücret veya onun da altında ücret alanlar sağlıklı gıdaya, eğitime ve barınmaya erişmekte zorluk çekiyor, hatta ulaşamıyor. Yani yoksulluk ülkemizde artık yeterli bir yaşam standardına, kültürel, ekonomik, politik ve sosyal haklardan yararlanmak için gerekli olan kaynaklardan sürekli veya kronik olarak mahrum olma durumuna dönüştü. Aynı zamanda neoliberal politikalarla yoksulluk, çalışan veya çalışamayan herkesin yoksunlaştığı, güçsüzleştiği, yalnızlaştığı ve sosyal dışlanmaya neden olan yapısal bir sorun haline geldi.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *