Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Kapalı
14°
Ara

Hukukun üstünlüğü

YAYINLAMA:
Hukukun üstünlüğü

Seçmenlerin oylarıyla Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşup meclis çalışmalarına katılması gerektiği üzerinden başlayıp Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında güç kavgasına dönüşmüş gibi görünen tartışmalar, iktidar sahipleri arasında dahi görüş ayrılıklarına neden oldu. AKP içindeki hukukçular Yargıtay’ın kararını hukuki bulmazken Cumhurbaşkanı ilk değerlendirmesinde Yargıtay’ın yanında durdu. Cumhurbaşkanının durduğu noktayı gören o eleştirici hukukçu milletvekilleri adeta geri vites yaptılar ve bugüne kadar inandıkları hukuk anlayışlarını adeta hafızalarından sildiler.

Günün sonunda, sorunun anayasadan kaynaklandığını dillendirmeye başlayıp yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söylediler. Oysa mevcut bir anayasa var ve bu anayasaya başta cumhurbaşkanı olmak üzere herkes uymak zorunda. Hukuk devleti olmanın temel koşulu bu. Ayrıca cumhurbaşkanının yürürlükteki anayasayı korumak gibi bir görevi de var. Öncelikle mevcut anayasaya uyar ve yasaların gereğini uygularsınız, şayet toplumda genel bir değişim gerekliliği ortaya çıkarsa da ilgili sorunu çözecek yasal adımları atarsınız. Oysa iktidar sahipleri sorunu çözmek yerine sorunu kendi bekaları için fırsata dönüştürmenin derdindeler. Yoksa anayasayı değiştirerek 50+1 kuralını da hükümsüz kılarak “reis”in ölene kadar cumhurbaşkanı kalmasını sağlamanın peşinde misiniz?

Anayasamızın 153. maddesi, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idari makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” diyor.

Durum bu kadar açık iken kendisini yargılama yetkisine sahip Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanına, görevini yapmıyorsun, diyebilen bir Yargıtay ile karşı karşıyayız.

Bütün bunların, tek adam rejiminin ortaya çıkardığı cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sorunlar sarmalı olduğunu biliyoruz.

Münir Hayri Egeli’nin kaleme aldığı anılarında bahsettiği bir olayı okuyunca bugünkü iktidar sahiplerinin adalet anlayışına diyecek söz bulamıyorum. Münir Hayri Egeli anlatıyor:

Atatürk, bir Balıkesir seyahatinde kendisine Milli Mücadele’de yakın hizmetler etmiş bir kimsenin müracaatı ile karşılaştı. Bir mevzuda haksız olarak mahkum olduğunu söyleyerek şikayet etti. Atatürk:

”Haklısın. Meseleyi ben de biliyorum” dedikten sonra refakatinde bulunan genç bir adliye müfettişini çağırdı. Mevzuyu anlattı ve kararın düzeltilmesini istedi. Müfettiş hikayeyi dinledikten sonra:

-Efendimiz, karar bütün adli sıralardan geçtikten sonra tekemmül etmiş. Hükmün infazından başka yapılacak kanuni çare yoktur.

Atatürk:

-Ama ben söylüyorum bu iş haksızdır. Çünkü ben işin usulünü biliyorum, dedi.

Genç adliye müfettişi ısrar etti:

-Efendimizin bu beyanı kanun nazarında bir değişiklik yapamaz. Adliye vekaletinin de bir şey yapmasına imkân yoktur.

Ortada soğuk bir hava esti. Şimdi bir fırtına kopacağına hüküm veriliyordu. Fakat, Atatürk şayanı hayret bir sükunla sordu:

-Peki, bir adli hata olursa kanun bunun tashihini öngörmez mi?

Müfettiş:

-Yeni delille mahkemenin tekrarı istenebilir.

O vakit, Atatürk, müracaat eden zata döndü:

-Beni şahit olarak göster. Onda yeni deliller olduğunu haber aldım diye iddia et. Ben mahkemeye gider ve şahitlik ederim.

Sonra adliye müfettişine döndü:

-Size teşekkür ederim, dedi ve müracaatçıya da:

-Neden bana vaktiyle müracaat etmedin? Zamanında gelir şahitlik ederdim. Beyhude mahkemeleri de kanunu da işgal etmezdin. Her vatandaş, hatta reisicumhur dahil olsa adalete hürmetle mükelleftir, dedi.

Yani Mustafa Kemal Atatürk, adaletin yerini bulması için hakimin huzuruna çıkmayı onurlu bir vatandaşlık görevi olarak görerek topluma örnek oluyor. Devletin tüm gücünü elinde bulunduranların kimlerin yanında yer alması gerektiğiyle ilgili iyi bir örnektir bu.

Güçlülerin adaletini değil adaletin gücünü görmek istiyor toplum. Bunun birinci kuralı, kim olduğuna bakılmaksızın herkesin yasalara uyması gerekir.

İçinde bulunduğumuz hukuk karmaşası, gelecek kaygısı olan mevcut iktidarın gelecekte sıkıntı yaşamamak için mahkemeleri dizayn etmek beklentisinin gerekçesi olabilir mi? Bunu zaman gösterecek…

Dil, din, ırk, mezhep gibi kavramları yasaların dışında bırakan, evrensel insan hakları temelinde bir adalet anlayışının hakim olduğu yönetime ihtiyacı var bu toplumun.

Yasaları tartışmaya açıp geleceğinize güvence altına alma arayışından vazgeçin. Hukukun güvencemiz olacağı bir toplumsal düzen yaratabilmenin yollarını arayın.

Unutmayın ki hukuk hepimize lazım.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “adalet” anlayışını kendinize rehber edinseniz yeterdi bize. Oysa sizler kendi hukukunuzu yaratmanın derdine düştünüz.

Bu topraklarda hukukun üstünlüğünün hakim olacağı günleri göreceğimiz zamanı özlemle bekliyorum.

Adil bir dünya için hepimiz, gözleri kapalı, elinde terazisiyle adalet dağıtan tanrıçalar mı olmalıyız?..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *