Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
11°
Ara

Yerel yönetimlerde kültürel çalışmaların yeri ve önemi (2)

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Yerel yönetimlerde kültürel çalışmaların yeri ve önemi (2)

Yerel demokrasi demokrasinin beşiği sayılır. Bu noktada yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Bu görevlerin içinde en önemli olanlardan biri de dil ve kültüre ilişkin olanlardır.

Neoliberalizm ve adalet

Bugün neoliberalizm eşliğinde uygulanan sağ popülist politikalar sosyal ve hatta anayasal devleti ortadan kaldırmış durumda. Bu anlayış ne yazık ki her alanda adaletsizliği büyütüyor. 1980'lerde yükselişe geçen neoliberalizm, sosyal devlet anlayışına ve refah devletinin kazanımlarına büyük bir saldırı başlatmıştı.

Bu süreçte "sosyal güvenlik devleti" geriledi, onun yerine devletin iç ve dış güvenlik alanındaki rollerini ciddi ölçüde arttıran "milli güvenlik devleti" yükselişe geçti. Bu devlet tekçiliğe yöneldi. Her gün tek dil, tek devlet tek millet sloganları ile tekleştirme politikası yürütülüyor, insanlarımız otoriter rejimlerde olduğu gibi tek tipleştiriliyor. Devleti el geçiren iktidar başta Kürt dili ve kültürü olmak üzere birçok konuda yasaklara ve baskılara yöneldi. Bugün Türkiye’nin yaşadığı derin bunalım ekonomik krizle birlikte budur. Üstelik bu ekonomik krizin de baş nedenlerinden biridir.

Güvenlikçiliğin yükselişi, çoğu zaman kamucu politikaların gerileyişinin de bahanesi oldu. Birileri ele geçirdiği kamu hazinesine saldırırken olan biteni beka şalı ile perdelemeye çalışıyor. Son yıllarda giderek artan ölçüde kaynakların aktarıldığı bu alanda iktidar kendine göre "türedi bir zengin sınıfı" oluşturdu.

Bu durum sadece sermaye sınıfında değişikliğe yol açmakla kalmadı, devletin birçok alanda gelişme sağlamadan ekonomiden el çekmesi bölgeler arası dengesizlikleri daha da arttırdı. Buna karşın bazı yerel yönetimlerin kentsel, sosyal ve kültürel yapıya dair çalışmalarla sosyal devlet eksiğini giderme çabalarına savurganlığa alışmış iktidar cenahı karşı çıkıyor. Ne katılım, ne bölüşüm ne de tanınma adaletini tanıyor.

Bölüşüm, katılım ve tanınma adaleti

Bölüşüm adaleti; üretilen refahın adilce bölüşülmesini talep eder. Etkin ve hak temelli bir sosyal devleti inşa etme çabası bölüşüm adaletinin en önemli bileşenidir. Oysa bugün ne kalkınma tabana yayılabiliyor ne de ülkede üretilen katma değerden dezavantajlı gruplar faydalanabiliyor. Bütün kaynaklar bir avuç ayrıcalıklı yandaşa peşkeş çekiliyor.

Yaşadığımız ekonomik bunalımın bir nedeni bu güvenlikçi militarist politikalarla birlikte kamu kaynaklarının yağmalanır gibi dağıtılmasıdır. Devleti yönetenler, onu yönetilmesi gereken bir aygıt olarak değil, bölüşülmesi gereken bir ganimet gibi görüp ona göre davranıyorlar.
Katılım adaleti ise, demokratik kanalların daha da güçlendirilmesi ve toplumun özellikle kendi kaderini etkileyen bütçe yapımı gibi süreçlerde sahici bir etkisinin olabilmesini ima eder. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de katılım adaleti bakımından yaşamsal öneme sahiptir. Bugün seçim yasaları siyasetin ve toplumun ihtiyacı için değil iktidardaki partilerin ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaları için yapılıyor.

Yerel yönetimler yetki ve kaynak bakımından âdemi merkeziyetçi bir anlayışla güçlendirilmesi gerekirken tersine kayyum politikası ile halkın iradesi gasp ediliyor ve olan biten adalet duygularını zedeleyerek iki hukuklu bir yapıya yol açıyor.

Tanınma adaletine gelince, insanların doğuştan getirdikleri veya sonradan edindikleri kimliklerine saygıyı esas alır. Buna göre devlet her kimliğe eşit yakınlıkta durmalıdır.

Kamu otoriteleri, yurttaşlarını "makbul olanlar ve olmayanlar" şeklinde ayrıma tabi tutamazlar. Bu noktada kamu, farklı kimliklere "hoşgörü" değil "eşgörü" göstermeli, bunu da politikalarıyla yansıtabilmelidir. Bir dili egemen kılarken diğerlerini yok saymamalıdır. Kültürlerin gelişmesini korku kaynağı olarak lanse edip bastırmak yerine zenginlik olarak görüp gelişmelerine öncülük etmelidir.
Bu üç adalet, kamucu/halkçı politikaların temelini oluştururlar. Peki bunları kim sağlayacak? Elbette ki siyaset kurumu sağlayacaktır.

Yerel yönetimlerde dil ve kültürün yeri ve önemi

Bunları sağlamak bir lütuf değil siyasetin asli görevidir. Bir siyasi iktidarın bu bağlamda üç temel görevinden söz edilebilir:
1. Üretimi artırmak, (Levra yoksulluk paylaşılmaz zenginlik paylaşılır). Ne yazık ki sadece betona yatırım yapan bir iktidarla karşı karşıyayız. Tarım alanları, doğal, tarihi turistik alanlar rant uğruna tahrip edildi. Dereler kurutuldu, ormanlar kesilerek lüks AVM’lere fiyakalı binalara yer açıldı. Deprem toplanma alanlarının başına da bunlar geldi.
2. Üretilenin adil bölüşümünü sağlamak, kalkınmayı tabana yaymak. Birilerinin "hep bana hep bana" aç gözlülüğü gelir dağılımındaki uçurumu artırıp sosyal patlamalara yol açar. Günlük harcaması 1,3 milyon TL olan Sarayın bu harcaması 9 bin asgari ücretlinin toplam gelirinden fazla. Sarayın şatafatının aylık bedeli ise 600 milyon TL. Birden fazla maaş alan bürokratlar, kamunun kaynakları ile haksız biçimde büyümüş türedi zenginler bir yanda öte yanda akşam evine ekmek götüremeyen milyonlar var. Bu nasıl bir adalettir?
3. Üretimi artırmak ve bölüşümü sağlamak yetmez. Önemli olan siyaset kurumunun bütün bunları toplumsal barış ortamında gerçekleştirmesidir. Üretimi artırıp bölüşümü sağlasanız bile eğer her gün cenazeler gelmeye devam etse, bütün bunların bir anlamı kalmaz. O yüzden huzur ve güven önemlidir. Hepsinden önemlisi toplumsal barışın sağlanmasıdır.
Bu da yıllardır sağlanamıyor. Çünkü ülkede bir Kürt sorunu var, siyasi iktidarlar bu sorunu çözmek yerine çözüyormuş gibi yaparak ondan nemalanmaya çalışıyorlar. Bu sorunu çözmenin en önemli üç adımı, dil ve idare siyaseti ile birlikte yerel yönetimlerin demokratik özerk bir biçimde güçlendirilmesinden geçiyor.

Yerel yönetimler dil ve kültür

Çağdaş yerel yönetim güçlüdür, özerktir ve demokratiktir. Güçlülük kaynak üretmek ve yerel meclislerin vergi salmak dahil kaynak yaratmasından geçer. Demokratik olması katılımcılığı ifade eder. Özek olması ise vesayet altında olmaması demektir. O taktirde kültür ve dil meselelerinin çözümünde de büyük rol oynayabilirler.

Çağdaş yerel yönetim, kültürlerin gelişmesine önem verir kültürler arası dayanışmayı özendirir. Kültür bir yaşam biçimi olarak aynı zamanda ihtiyaçları karşılayıcı doyum sağlayıcı idealler ve idealleştirilmiş kurallar sistemidir. Bir anlamda, maddi ve manevi anlamda yaratılan tüm değerlerdir. Yerel yönetimler olarak kültürün sanattaki yansımaları yanında, “demokrasi kültürü”, “sorun çözme kültürü” gibi yaşamsal alanları dikkate almak ve bu alanlar içinde kültürel yapılara yönelmek gerekir.

Kırsal yaşamın büyük kentlere aktarılması sonucunda kentsel kültür olayı ülkemizde daha da önem kazanıyor. Birçok kentte kırsal alanda “göç ve kaçla” kentte gelmiş göçzedeler, olanaksızlıklar nedeniyle köylü olmaktan çıkmış ama “kentlileşmemiş”, arada kalarak, yabancılaşmanın girdabına itilmiştir.
Öte taraftan kentlerimiz yoğun göç alması nedeniyle zengin bir mozaiğe sahiptir. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Sünnisi, Alevisi, Hiristyanı ile çok farklı etnik kökenli ve farklı inanç gruplarını bünyesinde taşımaktadır. Bu yüzden bütün etnik gruplar ve inanç grupları kendi dillerini ve kültürlerini rahatça ifade edebileceği ve geliştirebilecekleri ortamlarda belediyelerin yönlendirmelerini ve desteğini yanında görmelidirler. Görev, her kültürün kendini ifade edebileceği, geliştirebileceği zemini oluşturmak, toplumun özgür bir parçası haline gelmesini sağlamak olmalıdır. Bu çerçevede, yerel yönetimler ve kamu yöneticileri yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler yaparken veya politikalar oluştururken Türkiye’nin de altında imzası bulunan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Antlaşması, Avrupa Kentli Haklar Sözleşmesi gibi uluslararası belgelerdeki temel kuralları göz önünde bulundurmak zorundadır.
Bu anlamda, dil okulları açmak, halk için okuma ve kütüphane salonları açmak; belediye tiyatrosu kurmak; sinema günleri ve festivaller düzenlemek; her türlü müzik etkinliklerini desteklemek, yapılan çalışmalara katkı sağlamak; halk müzeleri, sergi salonları, panayır yerleri, mezat salonları vb. yapmak yerel yönetimlerin görevleri arasındadır.

Hak ve görevlerin birlikte ele alınması

Çağdaş kent anlayışında hak ve görevler bir madalyonun iki yüzü gibidir. Biri olmadan diğeri olmaz. Kentte yaşayan kentaşların görevlerini yerine getirmelerini istiyorsak onların kentsel haklarını vermeli ve bundan yararlanmaları için gerekli olanakları sağlamalıyız. Örneğin kentte yaşayan kentaşlara dillerini ve kültürlerini geliştirme imkanı vermezsek, iş, aş, eğitim, sağlık, konut temin etmezsek ve yeşil alanları olan, ulaşımı ve imarı düzgün bir kent sunamazsak (ki bunlar onların hakkıdır) onlardan vergilerini vermelerini, kenttin dokusuna karşı sorumlu davranmalarını, kentte sahip çıkmalarını nasıl bekleyebiliriz? Peki bu hakları kim sağlayacak? Elbette yerel yönetimler ve tabi bazı alanlarda merkezi idari de bu konuda üstüne düşen sorunlulukları yerine getirmeye mecburdur.
Bugün bu hakların tanınmaması sonucu her kette neredeyse iki kent meydana getirmiştir. Bir yandan evine ekmek götüremeyenlerin yaşadığı varoşlar, öbür yandan milyar dolarla satılan lüks daireler aynı kentte yer alıyor. Bu durum adalet duygularını zedelediği gibi sosyal barışı da tehdit etmektedir.

Toplumsal barışın sağlanması

Genelde olduğu gibi kentsel mekanlarda da toplumsal barış önemli bir konudur. Çünkü bütün kültürlerin, kesimlerin inanç gruplarının kardeşlik duyguları ile barış içinde bir arada yaşamalarının sağlanması konusunda yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir.
Bu bağlamda siyasetin üç önemli işlevi vardır: 1)Her türlü yatırım ve proje ile üretimi ve toplumsal refahı arttırmak. 2)Yapılan üretim ve yaratılan refahın adil bölüşümünü sağlamak. 3)Bütün bu işlerin ve işlemlerin toplumsal barış içinde gerçekleşmesini sağlamak.
Özetle sorunları çağdaş bir anlayışla çözerek, toplumsal barışın her alanda tesisini amaçlayan bir anlayış olmazsa olmazlardandır.

Sonuç itibariyle, halktan yana demokratik bir belediye, katılımcıdır, dürüst ve şeffaftır; etkinlik ve verimliliği esas alır; herkese eşit davranır; yönetimde ademi merkeziyetçidir; kültürlerin gelişmesini ve dayanışmasını önemser; toplu taşımacılıktan yanadır; halk sağlığına önem verir; çevrecidir; çarpık kentleşmeye karşıdır; toplu konut ve uydu kentlerden yanadır; uygulamalarında gençliğin ve kadınların yanındadır; bedensel özürlülerin ve yaşlıların sorunlarına sahip çıkar; kent yaşamında hak ve görevlerini birlikte ele alır; göçün getirdiği sorunları çağdaş bir anlayışla çözmeyi hedefler; toplumsal barıştan yanıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *